İran’ın Etkisizleştirilmesinden Sonra İsrail’in Bölgesel Hedefleri: Stratejik Kısa Bir Okuma

Son birkaç on yılda, İsrail’in bölgesel politikalarının merkezinde İran vardı; Tel Aviv, İran’ın etkisini kırmak ve desteklediği direniş eksenini sınırlandırmak için yoğun çaba sarf etti. Ancak bölgedeki güç dengelerinin değişmesi ve yeni meydan okumaların ortaya çıkmasıyla İsrail, yalnızca İran’a odaklanan stratejisinin ötesine geçerek, bölgesel sistemi yeniden şekillendirmeye yönelik kapsamlı hedefler belirlemiştir. Bu hedefler; Filistin meselesinin yeniden yapılandırılması, Ürdün’ün bölgesel siyaset ve demografideki rolünün hedef alınması, Türkiye’nin yükselen askeri ve siyasi gücüne karşı durulması, Pakistan’ın nükleer kapasitesinin sınırlandırılması ve ekonomik-güvenlik eksenlerinde yeni bir bölgesel liderlik inşasını kapsamaktadır. İsrail’in bu stratejisi, askeri güç kullanımı ile sınırlı kalmayıp, diplomatik ittifaklar, ekonomik ilişkiler ve medya operasyonları gibi çeşitli araçları içererek bölgesel güvenlik paradigmasını köklü şekilde değiştirmektedir. Ancak, bu stratejik hedeflerin uygulanması sırasında karşılaşılacak bölgesel direnç, uluslararası baskılar ve dinamik jeopolitik koşullar, İsrail’in planlarında sürekli revizyonlar yapmasını gerektirmektedir.


1. Filistin Meselesinin Yeniden Mühendisliği ve Sina Projesi:
İsrail, Filistin davasını nihai olarak çözme stratejisi kapsamında, özellikle Gazze Şeridi’nin coğrafi ve demografik yapısını değiştirmeye yönelik planlar geliştirmektedir. Bu bağlamda, Gazze’nin nüfusunun Sina Yarımadası’na kaydırılması fikri, askeri operasyonlar, abluka ve insani krizler yoluyla zorunlu göçe teşvik edilmesiyle desteklenmektedir. Projenin arka planında, Gazze’yi etkisizleştirerek İsrail’in güvenliğini garanti altına alma arzusu yatmaktadır. Mısır yönetimi, bu planları resmi olarak reddetse de, uluslararası arenada bazı Batılı aktörler tarafından desteklenen veya tartışılan bir gündem olarak varlığını sürdürmektedir. Ayrıca, “yeniden imar” projeleri adı altında yapılan uluslararası yardımların, dolaylı nüfus hareketliliğine zemin hazırladığı öne sürülmektedir.


2. Ürdün’ün “Alternatif Vatan” Olarak Kullanılması ve Bölgesel Siyasi Manipülasyon:
İsrail, Batı Şeria’daki yerleşim faaliyetlerini artırırken, Filistinli yönetimin uluslararası destek ve meşruiyetini azaltmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda, Ürdün, Filistin halkı için “alternatif vatan” olarak gösterilmekte, özellikle Ürdün’ün hassas demografik dengeleri ve siyasi yapısı üzerinde dolaylı müdahaleler yapılmaktadır. Su kaynakları, sınır kontrolleri ve özellikle Kudüs’teki kutsal mekanlar üzerindeki Haşimi vesayeti, İsrail’in Ürdün’ü kontrol etme ve nüfuzunu artırma araçları olarak kullanılmaktadır. Bu strateji, bölgedeki demografik yapıyı İsrail lehine değiştirmek ve Filistin meselesinin çözümsüzlüğünü kalıcı hale getirmek amacını taşımaktadır.


3. Yükselen Türkiye’nin Askeri ve Politik Gücünü Sınırlamak:
Türkiye’nin bölgesel politikaları, özellikle Kudüs ve Gazze’ye yönelik aktif destekleri, Doğu Akdeniz’deki jeostratejik hamleleri ve Afrika Boynuzu’nda genişleyen nüfuzu, İsrail tarafından potansiyel bir tehdit olarak algılanmaktadır. Bu bağlamda, İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve bazen Mısır’ı da kapsayan bir karşı-blok oluşturmakta ve bölgesel diplomasi ile medya araçları üzerinden Türkiye’yi sınırlandırmayı hedeflemektedir. Türkiye’nin NATO üyeliği ve bölgesel askeri kapasitesi, İsrail’in doğrudan karşı çıkmasına rağmen, dengeleri değiştiren önemli bir faktör olarak görülmektedir. İsrail ayrıca, bölgedeki proxy gruplar ve siyasi aktörler aracılığıyla Türkiye’nin etkisini zayıflatmaya yönelik çeşitli taktikler uygulamaktadır.


4. Pakistan’ın Nükleer Gücünün Zayıflatılması ve Bölgesel Güvenlik Dinamikleri:
Pakistan’ın nükleer programı, İsrail için uzun süredir varoluşsal bir endişe kaynağıdır. Özellikle bu teknolojinin radikal gruplara veya bölgesel rakiplere geçme riski, İsrail’in Hindistan ile yakın istihbarat iş birliği yapmasına neden olmuştur. İsrail, Pakistan’ın askeri kapasitesinin sınırlandırılmasını ve bölgesel güç dengesinin lehine çevrilmesini amaçlayan stratejiler geliştirmektedir. Bu stratejiler, yalnızca askeri değil, aynı zamanda ekonomik ve diplomatik boyutları da içermektedir.


5. Bölgesel Liderlik ve Yeni Jeopolitik Yapının İnşası:
İsrail, özellikle “İbrahim Anlaşmaları” çerçevesinde, Körfez ülkeleri ve Levant arasında güvenlik ve ekonomik ağlar kurarak bölgesel bir liderlik pozisyonu elde etmeye çalışmaktadır. Bu kapsamda, Filistin meselesinin Arap-İsrail ilişkilerinin ana gündeminden çıkarılması, İsrail’in diplomatik meşruiyetini artırmakta ve Washington destekli bir eksenin güçlenmesine zemin hazırlamaktadır. Bu yeni sistem, İran, Suriye ve Lübnan’daki Hizbullah gibi güçlerin etkisini azaltmayı hedefleyen bir denge mekanizması olarak işlev görmektedir. Ayrıca, bölgesel enerji, teknoloji ve istihbarat paylaşımı anlaşmaları İsrail’in rolünü daha da pekiştirmektedir.


Bu stratejik hedefler, İsrail’in bölgesel güvenlik paradigmasını kökten değiştirmekte, uzun vadeli istikrar ve egemenlik vizyonunu şekillendirmektedir. İsrail’in bu çok katmanlı stratejik hedefleri, bölgesel güvenlik paradigmasını yeniden inşa etmeyi ve uzun vadeli bir jeopolitik üstünlük sağlamayı amaçlamaktadır. Gazze’nin demografik yapısının değiştirilmesi, Ürdün’ün “alternatif vatan” olarak konumlandırılması, Türkiye ve Pakistan gibi aktörlerin etkisinin sınırlandırılması, ve İbrahim Anlaşmaları ile kurulan yeni bölgesel eksen, bu çabanın temel sütunlarını oluşturmaktadır. Ancak bu stratejilerin uygulanabilirliği, bölgesel direnç, uluslararası baskılar, toplumsal tepkiler ve hızla değişen jeopolitik koşullar nedeniyle sürekli sınanmaktadır. İsrail’in hedefleri ile sahadaki gerçeklik arasındaki mesafe, bu politikaların sürdürülebilirliğini ve bölgesel barış ihtimalini doğrudan etkilemektedir.

 

Not: Bu yazı ilk önce burada yayınlanmıştır.