Süleymani Kudretin Ahlakı

Tarih boyunca iktidar, insanın hem imtihanı hem aynası olmuştur. Gücün dokunduğu her el ya bir hakikati parlatmış ya da bir zulmü meşrulaştırmıştır. Bu yüzden Kur’an, kralları değil, peygamberleri hâkimiyetin temsilcisi olarak anlatır; çünkü kudret insan elinde sınırsız bırakıldığında ilahî hudutlardan taşar ve şeytanın oyun sahasına döner. Şeytanın asıl hilesi insanı kötülüğe açıkça çağırmak değil, iyiliği kendi kudretiyle üretebileceğine inandırmaktır. Tam burada Hz. Süleyman örneği bir dönüm noktası gibi durur; Hz. Süleyman güçle gelen gururu değil, güçle gelen sorumluluğu temsil eder. Kur’an, Hz. Süleyman’ı sadece hükümranlığıyla değil, kudretini ahlakla dengelemiş bir peygamber olarak anlatır. Onun rüzgârı, cinleri, şeytanları emrine alması, dış dünyayı dizginlemesinden çok daha fazlasını temsil eder: İç dünyanın fethi. Zira kudretin en tehlikeli sınırı insanın kendi benliğidir. Kibri dizginleyemeyen biri eline geçen her imkânı şeytana teslim eder. Ama Süleyman, “Bu Rabbimin beni denemesidir; şükredecek miyim, nankörlük mü edeceğim?” (Neml, 27/40) diyerek gücü gurura değil, imtihana dönüştürmüştür.