Fetullahçı Terör Örgütünün Partı̇lere Sızma Stratejı̇sı̇

Giriş
Fetullahçı Terör Örgütü, on yıllar öncesinden geleceğe dönük yaptığı projeksiyon ve planlamalarla devletin en kılcal damarlarına sızmayı hedeflemiştir. Bu hedef doğrultusunda örgüt, özellikle devlet bürokrasisine yönelmiş, askerî bürokrasiye ise ayrıcalıklı bir önem atfetmiştir. Bu amacına ulaşmak için hayal sınırlarını zorlayan hileli yöntemler icat etmiş ve bu yöntemleri sistemli biçimde uygulamaya koymuştur.
Örgüt, sivil ve askerî bürokrasiye sızma sürecinde hiçbir engelle karşılaşmamayı öncelik edinmiştir. Bu nedenle, özellikle ilk evrelerde, güncel ve hararetli siyasi tartışmalardan dikkatle uzak durmuştur. Elbette örgütün kendine özgü, süreklilik arz eden bir politik stratejisi mevcuttur. Çünkü nihai hedefi siyasi bir kurum olan devleti ele geçirmek olan bir yapının, özgün bir politik stratejiye sahip olmaması düşünülemez. Ancak burada vurgulanan husus, örgütün herhangi bir siyasi partiye aidiyet içinde hareket etmediği ve politik tarafgirlik görüntüsünden bilinçli biçimde kaçındığıdır. Bu stratejiyle örgüt, bir siyasi partiyle özdeşleşmenin beraberinde getireceği dezavantajlardan sakınmayı amaçlamıştır. Zira kendisini belli bir siyasi yapı ile özdeşleştirmesi durumunda, karşıt veya diğer siyasi aktörlerin tepkisine maruz kalması ve bu nedenle devlet kurumlarına sinsice sızarak örgütlenmesinin sekteye uğraması muhtemeldi. Bu tür bir akamete düşmemek adına, örgüt sıcak ve keskin siyasi zeminlerden uzak durmayı tercih etmiştir.
Ne var ki örgüt, süreç içerisinde güç devşirdikçe bu stratejisini esnetmiş ve farklı zamanlarda, farklı siyasi partilerle örtük ya da kısmî birliktelikler tesis etmiştir. Bunu yaparken son derece ihtiyatlı davranmış, bu iş birliğinin açığa çıkmaması için özel bir titizlik göstermiştir. Örgütün dönemsel olarak farklı siyasi yapılarla zımnî ittifaklar kurmasının iki temel gerekçesi olduğu söylenebilir: Birincisi, tabanını desteklediği siyasi partiye kaptırmamak; yani mensuplarının o partiye angaje olup orada erimesini engellemektir. İkincisi ise, zamanın ve şartların gereğine göre çeşitli partilere yakın durarak her biriyle iş birliği kurabileceği izlenimini vermek, böylece “açık kapı” stratejisini hayata geçirmektir. Bu sayede örgüt, hem tabanının belirli bir siyasi çizgiye teslim olmasını engellemiş hem de diğer siyasi partilerin kendisine karşı kesin ve keskin bir cephe almasının önünü büyük ölçüde kesmiştir. Bu stratejisinde kayda değer ölçüde başarı sağladığı da inkâr edilemez bir gerçektir.